5 Kasım 2014 Çarşamba

Yeni blogum

Uzun zamandır bu blogumu güncelleyemedim. Sanmayın ki kitap okumuyorum. Sadece biraz üşengeçlik diyelim. Artık yeni bir blog adresiyle devam ediyorum. Yeni blogum:http://gundelikayrintilar.blogspot.com Gündelik hayata dair yazılarda görüşmek üzere sevgili okuyucularım...

15 Mayıs 2012 Salı

Gizli Ajans





" 'Buyrun. Masanız burası.Sanat yönetmeniniz de tam karşınızda oturuyor....' 
İşte o zaman benimkine yapışık tam karşımda bir çalışma masası daha bulunduğunu fark ettim. Ve o masada duran dev, ayaklı bilgisayar monitörünün üstünde dikilen menekşe rengi gözleri.'Sizi en yakın çalışma arkadaşınızla tanıştırayım: Sanem Hanım.'
Sanem Hanım. Sanem. Evlen benimle Sanem. Kadınım ol benim. Yaşadığım tüm acıları, yaptığım bütün kötülükleri, pişmanlıklarımı, hatalarımı akla. Başına çiçekten taçlar yapayım, sana şiirler yazayım, seni her gece masallarla uyutayım. Bazı akşamları DVD'de film seyredelim seninle. Birlikte hüzünlenelim, birlikte gülelim. Sanat galerilerini gezelim. Sen benden daha çok anla modern sanatı. Gördüğümüz eserlerin ne anlama geldiğini açıkla bana, ben başımı sallayayım. Ah ben ne aptalmışım! Nasıl olup da varlığından kuşkuya düşmüşüm? Oysa hayat denen bu yaranın seni bulmak dışında ne anlamı olabilirdi ki? Bak şimdi her şey ne kadar da açık görünüyor oysa. İlk görüşte aşka inanırsın değil mi Sanem? Ben de başka türlüsüne inanmam zaten. Biliyor musun Sanem, ben seni hep severim. Her gün daha çok severim. Bak mesela pencerenin önüne bir kuş konar ben seni severim, bir tren yolculuğunda pencereden dışarı bakarken derme çatma bir ev gözüme çarpar ben seni severim, başıma kuş sıçar ben yine seni severim... Anlıyor musun beni?"



" Mevsimlerden yazdı ve tercüme-i halime ne söylesem azdı. Biliyorum gidecekti. Kim bilir, belki bir bekleyeni vardı? Lakin gözlerinden anlıyordum o da benim gibi yalnızdı. Dışarıdan bakınca halleri pervasız, ruhu uçarıydı. Sevdiyse de çok, korkarım bana pek inanmazdı. İşte bu konuda çok haksızdı. Varsın olsun; başka kim gözlerinde umudu ve acıyı aynı anda böyle güzel taşırdı? Tanrı'nın kaderime yazdığı işte bu kızdı.

Biliyordum ki bir sözüm vardı, ne ki sözcüklerden umudum kalmamıştı. O zaman oraya sadece onu bulmaya değil, ecelle buluşmaya geldiğimi anlayıverdim. Ben ki Acılar Denizi'nden geçmiş, Sabır Yolu'nu aşmış, Sevda Tepesi'ne tırmanmıştım. Geriye gidebileceğim tek bir yer kalmıştı. Ellerini tutan ellerim usulca gevşedi. Gözlerimi kapatıp kendimi Aşk Uçurumu'ndan aşağı bıraktım.

En güzel söz, tam zamanda söylenmeyen değil midir?"


...

17 Temmuz 2011 Pazar

puslu kıtalar atlası







"...düşünüyorum öyleyse varım. oldukça makul. fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: düşünen bir adamı düşünüyorum. düşündüğümü bildiğim için, ben varım. düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. böylece o da benim kadar gerçek oluyor. bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek ben ise bir düş oluyorum..."

(arka kapaktan)


bit palas






"gidemeyenlerden olmanın en kötü yanı gidememek değil kalamamaktır aslında; seni kışkışlayan topraklarda penah aramaktır hala..."


...

15 Nisan 2011 Cuma

korkma ben varım






"Aşık olunca hayatın mantığına yaklaştığımızı zannederek mantığın sınırlarının dışına çıkarız. Mantıksız kafa, mesnetsiz umutlarla dolup taşar. En büyük sevinçler, 24 ayar alınganlıklardan doğar."

"Sana rastlayıncaya kadar, deli gömleğimin üstüne hep en iyi marka kazakla, ceketler giydim."

"Bütün şarkılarda senden bahsediliyormuş, onu farkettim.
Ezelden beri o nazlanan senmişsin.
Saray çatılarında senin için düello yapılmış...
Hani insan bazen gökte yabancı bir cisim görür de gözlerine inanamaz ya, yanındakine 'Benim gördüğümü sen de görüyor musun?' diye sorar.
Ben de seninleyken gözlerime inanamıyordum. Kulaklarıma inanamıyordum. Vücudumdaki hiçbir hücreye inanamıyordum."

"Artık, su olsam sana doğru akarım, uçak olsam sana doğru uçarım, erik olsam sana doğru yuvarlanırım."

"Abidin Dandini'ye 'Aşkın gerçekte ne olduğunu kimse bilmiyor, değil mi?' diye soruverdim. Elini omzuma koydu. Derdimi anlıyormuşçasına başını sallayarak iç çekti: 'eminim bir gün sen de hayatının kadınına rastlayacaksın evlat... Ve ona şöyle diyeceksin "Ben evli bir adamım" "

"... yine de Şebnemle birlikteyken Ümit Usta'nın programına çıkmış kızarmış tavuk kadar mutluydum.
Sık sık buluşuyorduk. Zambaklar tarafından büyütülmüştü sanki. Tırnaklarının kenarlarını yemesini gayet iyi anlıyorum. Onun kadar güzel kim olsa, tırnak, saç, dudak yerdi. Parmaklarındaki tadı hiç bir meyvede bulamıyor olmalı. İradeyi kilit altına alan bir cazibesi vardı; yasalardaki boşluktan faydalanıyordu sanki. Hukukun üstünlüğünü aşan güzelliği sayesinde asla hapse girmeyeği, cinayetten bile yırtacağı kesindi."


23 Eylül 2010 Perşembe

uyuyan adam




...
"yalnızsın, ve yalnız olduğun için de saate hiç bakmaman dakikaları hiç saymaman gerek. postadan çıkan evrakı ellerin heycandan titreyerek açmamalısın artık, içinden, seni topu topu yetmiş frankçığa, hem de üzerine markan kazınmış bir pasta takımına ya da batı sanatının en değerli eserlerine sahip olmaya çağıran bir el ilanı çıktığında düş kırıklığına uğramamalısın artık.
umut etmeyi, girişimde bulunmayı, başarmayı, diretmeyi, unutmalısın."
..
"yalnızsın. yalnız bir adam gibi yürümeyi, aylak aylak dolaşmayı. sürtmeyi, bakmadan görmeyi, görmeden bakmayı öğreniyorsun. saydamlığı, hareketsizliği, varolmayışı öğreniyorsun. bir gölge olmayı ve insanlara sanki hepsi birer taşmış gibi bakmayı öğreniyorsun."
...

20 Eylül 2010 Pazartesi

tol





...

"devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi."

"ülke güvercine kesmişti.
şair'e göz kırptım, o gülerek dilini çıkardı.
pencereden dışarı baktım tren uçsuz bucaksız bir bozkırda ilerliyordu.
bir fermuarı çeker gibi..."

"kargaşada bir düzen var."

"küçük bir açıklık kalmıştı fotoğrafların arasında, her defasında sol gözüm o açıklığa rast geliyordu ve ben sadece sol gözümle ağlıyordum. o açıklığı kapatıp aynayı tamamlamaya cesaret edemiyordum. sol gözüm yaşayan, hatırlayan yanımdı benim. bu yanım hatırlamalarla, minvali hiç değişmeyen bir ömrü tamamına erdireceğimi sanıyordum. sol gözüm son kez aynayadaki açıklıkta kendisine bakarken, ben yine aynı ofisten aynı meyhaneden aynı eve yürüyecek, aynı o'na yakaracak ve neden sonra elimde bir tabancayla, kalan yirmidört kutucuğu da karalayıp gölgelere çekilecektim.
yanılmışım.
hayatım, artık varlığından bile emin olmadığım bir şehre akacaktı aniden. nihayet ruhumun fermuarını çekebilecektim.
ve haysiyet denklemime bir çekidüzen verebilecektim..."

...

25 Temmuz 2010 Pazar

niteliksiz adam




...


"insanın nerede bulunduğu sorusunun aşırı önemsenmesi, insanların henüz sürüler halinde yaşadıkları ve yiyecek bulunabilecek yerleri ezberlemek zorunda oldukları zamanlardan kalmadır."


"elbet insanların bir gökdelenin bir atlıdan daha büyük olduğunu hemen anladıklarına da hemen inanmak gerekir; tersine bugün bile insanlar kendilerini önemliymiş gibi göstermek istediklerinde bie gökdelenin tepesine değil, fakat büyük bir beygirin sırtına otururlar, dev bir yansıtıcı gibi değil, ama kartal gibi hızlı ve kesin bakışlıdırlar. duyguları, akıllarını kullanmayı henüz öğrenmemiştir, ve bu ikisi arasında neredeyse kör bağırsak ile büyük beyin zarı arasındaki kadar büyük bir gelişmişlik farkı vardır."

...

19 Nisan 2010 Pazartesi

mahrem







...

"gözbebeği; insanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir. karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini, aydınlık ve yakınlık küçültür. yani bu kararsız çember ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. yakına bakarken de küçüldüğüne göre yakın olan aydınlıktır, aydınlıktadır. uzağın payına karanlık düşer. zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez. aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için maşuka gözbebeğim diye hitap edilir."

"...çünkü eğer gözbebeklerin yaralanırsa, bir daha asla aynı gözle bakamazsın dünyaya. baktığın her şeyin kötü yanını görmeye başlarsın. saklı kalmış pislikler bile kaçmaz gözlerinden. öteki insanlar da hissederler artık aynı şeyleri görmediğini ve artık onları sevmediğini. rahatsız olurlar. onlar da bir daha aynı gözlerle bakamaz sana. bu yüzden kimse seni yakınında görmek istemez. resim aynı resimdir aslında, değişen senin gözlerindir. eğer sen çıkarsan resimden, her şey eskisi gibi kalır, herkes rahat eder. şahsen bence en iyisi, gitmektir böyle durumlarda. üstüne üstüne gitmek, inadına..."

"var oldukları halde var olmayan, seyirlik oldukları halde ortalıkta görünmeyen insanlar vardı bu şehirde; cüceler, sakatlar, şişkolar... göze tuhaf görünen bütün insanlar. dışarının gözlerinden sakınan, evlerin mahremiyetine sığınan, varlıkları mahrem olan insanlar."

"bir uçan balonum ben. sönüyorum şimdi. havalandıkça hava kaçırıyorum. içime aldığım havayı, içine karıştığım hayata veriyorum. gövdem, üzerine inen sineklikten kıl payı kurtulup sersemlemiş bir sinek gibi vızırdaya vızırdaya, bir oraya bir buraya savruluyor havada. eğer aşağıda bana bakan bir yalnız çocuk varsa şu anda, gözden kaybolmak üzere olduğumun farkındadır herhalde ama zaten bu kadar seyretmek yeter. zaten daha fazla görülmek istemem. çünkü mahremdir hayat ve mahrem olan her şey gibi, bazı bazı ırak kalabilmelidir gözden, gözlerden.”

...

5 Mart 2010 Cuma

minima moralia




...

"Hızla giden arabanın içinden gördüğü şeyi kaydetmez göz çünkü; silinen manzara da kendi taşıdığından fazla iz bırakmaz."


"vermenin yozlaşması, o iç karartıcı icattan, 'hediyelik eşya' diye üretilen şeylerden de anlaşılabiliyor; kişinin ne vereceğini bilmediği çünkü aslında vermek istemediği varsayımına dayanıyor bu yeni icat. bu ürünler de alıcıları kadar bağlantısız. başından beri birer uyuşturucuydular pazarda."


"para düşüncesi ve peşinden getirdiği bütün çatışmalar, kaçınılmaz biçimde, en şefkatli, en erotik, en yüceltilmiş ilişkilere bile sızar. bu yüzden, kültürel eleştiri de, tutarlılık mantığına ve doğruluk ruhuna bağlı kalmak adına, bütün ilişkilerin açıkça ve amansızca kendi maddi kökenlerine indirgenmesini, tarafların çıkarlarına göre oluşmuş bir maddi bağlantıya eşitlenmesini talep edebilir"


"proust nazikti: kendini yazardan daha zeki olma mahcubiyetinden kurtarıyordu okuru."


"on dokuzuncu yüzyılda almanlar düşlerinin resmini yaptılar. sonuç bir sebzeydi. fransızlarınsa bir sebze resmi yapmaları bile yetiyordu, ortaya çıkanın bir düş olması için"


"mutlu olup olmadığımızı rüzgarın sesinden anlayabilirz. mutsuz insana evinin korunaksızlığını anımsatır bu ses, onu kuş uykularından, huzursuz düşlerinden uyandırarak. mutlu adam içinse korunmuşluğun şarkısıdır; öfkeli uğultusunda, artık ona karşı etkisiz olduğunu itiraf eden fısıltıyı da işitir."

...