16 Ekim 2009 Cuma

suç ve ceza




...


"olabildiğince ayrımsanmamaya, göze çarpmamaya çalışmalıyım... ayrıntılar çok önemli! ayrıntılar mahveder her zaman herşeyi..."


".. her insanın, başkalarının kendine acıyabilecekleri bir yanı olmalı!"


"birden hızla eğildi, yere kapanarak kızın ayaklarını öpmeye başladı. sonya bir deliden kaçar gibi, korkuyla ondan uzaklaştı geri çekildi.. gerçekten de delirmiş gibi bakıyordu raskalnikov.
-ne yapıyorsunuz? -diye mırıldandı. sonya, yüzü bembeyazdı, yüreği sıkışıyordu. -ne yapıyorsunuz böyle? benim gibi birinin önünde!..
raskalnikov hemen kalktı, pencereye doğru yürüdü, yabanıl bir sesle:
-ben senin önünde değil, insanlığın çektiği acıların önünde eğildim, -dedi."


"daha ilk kez gördüğü birini allayıp pullamak, utandıracak kadar göklere çıkarmak; onda övgüye neden olacak binbir erdem bulmak, biraz sonra da bu erdemlerin varlığına büyük bir içtenlikle ve gerçekten inanmak, ama sonra birdenbire düş kırıklığına uğrayarak, her şeye tükürmek, övüp göklere çıkardığı, neredeyse tapacak gibi olduğu adamı yerden yere çalmak onda huy halini almıştı. şakacı, neşeli, barışçıl bir yaradılışı vardı, ama aralıksız uğradığı başarısızlıklar, mutsuzluklar çektiği acılar yüzünden, herkesin barış ve neşe içinde yaşaması, başka bir biçimde yaşamaya cesaret edememesi için öylesine taşkın bir istek duymaya başlamıştı ki, hayatta karşılaştığı küçücük bir uyumsuzluk, uğradığı küçücük bir başarısızlık onu çileden çıkarıyor, onca parlak umutlardan ve güzel düşlerden sonra, kaderine lânet okumaya, eline geçeni yerlere çalmaya, başını duvarlara vurmaya başlıyordu. "

...

10 Ekim 2009 Cumartesi

tutunamayanlar







...


"bat dünya bat iki gözün kör olsun da piyango bileti sat"

turgut özben

"sen birden çökeceksin selim. çünkü neden? çünkü için boş senin. birden, kollarımın arasında için boşalacak; birden üçüncü boyutunu kaybedip bir düzlem olacaksın ve ben de seni duvarda bir çiviye asacağım.
'senin ne işin vardı onlar arasında.. hiç bir işim yoktu.. bu yüzden sevmezlerdi seni işte. bu yüzden aldırmadılar sana. söylesene senin ne işin vardı onlar arasında."

turgut özben

"düşünmek için kendime bir daire tutsam... içinde düşünmeye engel olacak eşyalardan hiçbiri bulunmayacak küçük bir daire. kapıdan girer girmez ayakkabılarımı çıkarıp düşünme terliklerimi giyiyorum.

(...)

orada ne düşüneceğim? kim bilir? oraya gitmeden belli olmaz.ne düşüneceğimi düşünürüm.”

turgut özben

'' ben karagöz filan değilim. herkes birikmiş bizi seyrediyor. dağılın! kukla oynatmıyoruz burada. acı çekiyoruz. kapı kapı dolaşıp dileniyoruz."

turgut özben

"acıyı anlatmak istiyorum.yeni bir dil yaratmak istiyorum.beni kendime anlatacak bir dil."

turgut özben

"...hepsinin eli, ayağı, başı var, selim gibi. ne olur bu el, ayak, baş bir araya gelse de sadece bir tanecik selim ışık çıkarsalar aralarından; ne olur bir tane selim olsa. elimi sallar çağırırım: koca budala derim, nereye gidiyorsun gene dalgın dalgın?..."

turgut özben

"demek sen aşkı, sinüs kosünüse çok görüyorsun. soyut aşk kavramı sende henüz gelişmemiş. sen ve senin gibiler, ancak beş elmayla on elmayı toplayabilen basit insanlarsanız. elle tutulan şeylerle düşünebilir, elle tutulan şeyleri sevebilirsiniz yalnız. siz a ve b'den değil, üç erkek ve beş kadından anlarsınız ancak."

turgut özben

''çiçeklerden papatyayı insanlardan selim'i beğeniyorum.''

turgut özben

"hepinizi mahkemeye vereceğim, süründüreceğim hepinizi. kendim de sürüneceğim. daha beter olacağım..."

turgut özben

“gözüm kararıyor olric! elimden bir kaza çıkacak.ben selim’e benzemem, yanlış adam seçtiler beni bu işe memur etmekle. ben özel teşebbüsüm olric! "

turgut özben

"selim’in ölümüyle ilgili bir araştırma için memur yaptılar beni. aylardır belgeler peşinden koşup duruyorum.
anlıyor musun olric?"

turgut özben

"selim’i de yanımıza alacağız. bu nasıl sağlanacak efendimiz? bu kadar işi başardıktan sonra bunun lafı mı olur olric?selim kör taklidi yapacak olric.onu kullanacağız olric. akşamüstü işimiz bitince bir çeşmenin yanında çömelip paraları sayacağız. bat dünya bat diyeceğiz! çok güleceğiz olric.elaleme rezil olacağız... ”

turgut özben


"...beni yıkın artık günseli derdi üstünüze çökmeden yıkın beni yerime cam mozaik cepheli bir apartman yaptırırsınız size iki daire on bin lira da para verirler geçinir gidersiniz çok beklemeyin sonra üstümden yol geçirirler belediyeden metelik alamazsınız fena mı iki daire birinde oturursunuz birini kiraya verirsiniz üst katımda oturun alt katımı kiraya verin sağlığımda bir işe yaramadım hiç olmazsa enkazımdan birşeyler kazanırsınız eski ahşap bir ev olmak hoşuma giderdi yıkıcıya veririsiniz kalıntılarımı derdi oradan da birkaç kuruş geçer elinize adamlar gelirler kapılarımı camlarımı tahtalarımı birer birer sökerler tuğlalarım bile işe yarar işe yaramayan kısımlarımı da bir kamyona koyar götürürler o kısımlarım bile bir işe yarar bir çukuru doldurur sonra bir dozer gelir bir düzeltir al sana yeni bir arsa sağlığımda iyi kötü tarafalarımı yıkıcıların yaptığı gibi ayıklayabilseydim belki içimde oturulabilirdi fakat masrafa değmez hangi tarafımı tamir ettireceksiniz yıkıp yeniden yapmak daha ucuza gelir bununla birlikte hanımefendiciğim bende oturmanızdan çok memnundum müddei hayatımda nice baharlar gördüm en güzeli geçen bahardı seninle geçirdiğim bahar yaşamanın tabiat içinde meydana gelen bir olay olduğunu bana yeşil rengin gözünüzdeki yansımaları haber verdi..."

selim ışık

"nasıl yaşadım onyıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım. kimse de uyarmadı beni.işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. "

selim ışık


''her yeni tanıştığım insandan tanışır tanışmaz neler bekledim o daha adımı öğrenmeden ben onunla ilgili hayaller kurdum ümit etmeye başladım hemen ve o insan yanımdan bir dakika bile ayrılınca ben öyle yerlere varmıştım ki hayalimde bu ayrılmayı bir ihanet saydım gücendim hayır benimle başa çıkılmaz beni bırak günseli...''

selim ışık


" nasıl ezberlenir allah'ım
arapça dua eden insanin latince kemikleri ? "

selim ışık

"başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. ben, kurşunkalem silgisiydim. azaldığımla kaldım."

selim ışık

"hiç olmazsa mezar taşına yazın: burada, insanlara başka türlü hayran olan biri yatıyor."

selim ışık

"neymiş efendim? hiçbir işin sonunu getirmemişim. siz başlamayı bile göze alamadınız. benimle içinizden gelerek hangi yaşantıma katıldınız? benimle yaşanmazmış. ne biliyorsunuz? ben bile kendimle yaşayamamışım."

selim ışık

"ne kadar acıyorum kendime; bu yüzden başkalarına acımaya fırsat bulamıyorum. bütün acımalarımı kendime harcadım. dilencilerden kaçıyorum. biri yüzüme bakıp acıklı şeyler söyleyecek diye titriyorum. insanlık dışı oldum. yüzümü yerden kaldıramıyorum. bu yüzden tutunamayanlar arasında hakettiğim yeri alamıyorum"

selim ışık

"yeni bir dilbilgisi kitabı çıktı mı bugünlerde? öznenin, yüklemin filan başka bir düzen içinde yerleştirilmesini sağlayarak beni istediğim anlama kavuşturucak böyle bir kitap. ne diyorlarsa, yalnız onu demek isteyenler için geliştirilmiş düşünce ve ifade kuralları ne zaman bulunacak?"

selim ışık


"beni dinlemeyeceksiniz biliyorum, beni unutacaksınız, geriye kuru bir gürültü kalacak benden, anlaşılmaz sesler çıkardı ortalığı toza boğdu gitti, diyeceksiniz. bir bahar temizliği yapacaksınız arkamdan, üzerinize sinmiş etkilerimi havalandıracaksınız, odaya dolan bunaltıcı havamı değiştirmek için pencereleri açacaksınız"

selim ışık

...


9 Ekim 2009 Cuma

şehrin aynaları





...


".. ve geçmişi sıla belleyenler ömür boyu gurbette yaşamaya mahkum olduklarına göre, ya hafızayı hatıralardan uzaklaştırmak lazımdı, ya da hatıraları ait oldukları zamandan. aksi takdirde acıtırdı geçmiş; boş yere yaralanırdı insan..."


"..ve kuvvetle hissediyordu birken iki olabilenin, iki iken sıfır olabileceğini..."


"bir mektup ne kadar cefa çektirebilirdi ki insana? altı üstü her mektup selâmla başlar, hatır sorarak devam eder ve iyi dileklerle, temennilerle sona ererdi. demek ki cefayı çektiren mektubun başı ya da sonu değil, tam orta yeriydi. bir arpa yolu boy mektubun başı ya sonu değil tam orta yeriydi. bir arpa boyu yol, "merhaba" ile "elveda" arasında... başı sonu belli bir hikayede müphem bir ara..."


...