15 Ağustos 2009 Cumartesi

aylak adam




...


"bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. kadınlar da böyleydi. dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu."

“yoksa her şey ben olmadığım zaman,
benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?”


...

14 Ağustos 2009 Cuma

kara kitap






...

"ses, varlık ile yokluk arasındaki ayrım çizgisiydi. gayb âleminden maddi âleme geçip elle dokunulabilir olan her şeyin çıkartacağı bir ses vardır çünkü; 'en sessiz' nesneleri bile birbirine çarpmak bunu anlamaya yeterdi. sesin en gelişmiş şekli ise tabii ki 'söz'dü, 'kelâm' denen yüce şeydi, 'kelime' denen sihirdi ve o da harflerden oluşuyordu. varlığın özü, allah'ın yeryüzünde görünüşü demek olan harfleri ise insan yüzünden apaçık seçmek mümkündü."

"...çünkü bir başkasının belleğini ağır ağır edinmekten başka neydi ki okumak?"


...

1 Ağustos 2009 Cumartesi

gölgesizler






...

"belki de iki yüzlü bir pencereydi benim gördüğüm; ondan geçen bakışın hangi taraftan geldiği hem görenin hem de görülenin yaşadığı duygulara bağlıydı.üstelik ona ille içeriden ya da dışarıdan bakılacak diye kesin bir kural da yoktu, göz yetiyorsa aynı anda iki taraftan da bakılabilirdi. hiç kuşkusuz bu durumda kendisiyle karşılaşırdı insan; görse görse, bir pencereden eğilip bakan kendisini görürdü düş kadar yakın bir uzaklıktan...ola ki şaşırırdı önce; bir yanıyla, yüz yüze geldiği insanın kendisi olduğuna inanmak istemezdi.


peki, ya pencerenin karşı tarafındaki; o inanır mıydı aslında kendisinin öteki olduğuna?"

...

"düşünce insanın içine düşünce, yolun yarısı tamam. yani varılır bir yere, önceki noktada değilsindir artık ve dönemezsin. dönsen de , eksik..."

...

"o zaman anlamış bütün gerçeği; ne yürüyormuş, ne duruyor. yürüyorum dediği, durmanın ta kendisiymiş. düş gibi bir şey yani... koşarsın koşarsın da varmazsın hani; içindeki umut, varamadığın kadar büyür. sen bakarsın ışıtıyla. ileriye uzanırsın (uzanmak istiyorsun yalnızca), uzandıkça da kolların uzar babam uzar... gene de boşluğu avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu..."


...

buzul çağının virüsü






...

"duyuyor musun oğuz atay! çınar elli, kızdı mı kezzap gibi bakan, oysa iri çağla gözlü, kapılardan sığmaz güzel adamım! o zamanlar, pek ayırdında değildin sanırım,'tutunamadığının'
'sabahları kalktı erken/ piyano çaldı derken! çok karışık, pek muazzam mes'ele/ apışır allâme-i riyâzi newton bile!' canımların, katılırdı gülmekten. oturduğun salıncaklı koltuk yıllardır soğumadı ne vardı büyütecek beynini o kadar? suçlusun! "

...