1 Ağustos 2009 Cumartesi

gölgesizler






...

"belki de iki yüzlü bir pencereydi benim gördüğüm; ondan geçen bakışın hangi taraftan geldiği hem görenin hem de görülenin yaşadığı duygulara bağlıydı.üstelik ona ille içeriden ya da dışarıdan bakılacak diye kesin bir kural da yoktu, göz yetiyorsa aynı anda iki taraftan da bakılabilirdi. hiç kuşkusuz bu durumda kendisiyle karşılaşırdı insan; görse görse, bir pencereden eğilip bakan kendisini görürdü düş kadar yakın bir uzaklıktan...ola ki şaşırırdı önce; bir yanıyla, yüz yüze geldiği insanın kendisi olduğuna inanmak istemezdi.


peki, ya pencerenin karşı tarafındaki; o inanır mıydı aslında kendisinin öteki olduğuna?"

...

"düşünce insanın içine düşünce, yolun yarısı tamam. yani varılır bir yere, önceki noktada değilsindir artık ve dönemezsin. dönsen de , eksik..."

...

"o zaman anlamış bütün gerçeği; ne yürüyormuş, ne duruyor. yürüyorum dediği, durmanın ta kendisiymiş. düş gibi bir şey yani... koşarsın koşarsın da varmazsın hani; içindeki umut, varamadığın kadar büyür. sen bakarsın ışıtıyla. ileriye uzanırsın (uzanmak istiyorsun yalnızca), uzandıkça da kolların uzar babam uzar... gene de boşluğu avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu..."


...

1 yorum: